BİR KARDELENSİN SEN !/Zübeyde Meryem Şakar




Kış ne kadar şiddetli olursa bahar o kadar güzel olur der eskimeyen eskiler.
Kar, tipi, boran kaplasa da her yeri ardından hep bahar gelmedi mi? 
“La ilahe illallah” dediysen artık her belâya, musîbete, fitneye baştan “Eyvallah” demişsindir.  
Gönlün yaralıyken ve dardayken ruhun, en güzel duâları edersin. Gözyaşların sımsıcak süzülür yanaklarından bir teheccüd vakti. Seccaden alnının kıvrımlarını daha iyi tanır. Değil mi ki bu yol Allah’a dost olanların yoludur. Hangi Nebi sınanmamıştır en büyük imtihanlarla? Hangi Allah dostu en derin dertlere düçar olmamıştır?  
Daha dünyaya teşrif etmeden yetim kalan, minik bir yavruyken öksüzlüğü tadan, yurdundan sürülen, yuvasından kovulan, altı evlât acısı ile sınanan, kendi kavminin içinde horlanan, dışlanan Nebi (asm) Allah’ın en sevgilisi mertebesine yükselmedi mi? 
Cennet hangi yumuşak yatakta kazanılırdı? “Benim dünyam bir sepete sığmalı diyen Bediüzzaman Hazretleri “Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında memleket mahkemelerinde memleket hapishanelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.”1 derken büyük dağların başınını hep duman sarar hakikatini dillendirmiyor muydu? 
Dünya kendisini bütün şaşaasıyla sunarken büyükler hep sınanmayı kaybetmenin korkusuyla titremiyorlar  mıydı? 
Hazreti Ebubekir (ra) Efendimiz’den sonra sıcak bir yaz gününde aldığı bir yudum buz gibi suyu tekrar geri çıkarıyor ve ağlamaya başlıyordu. 
Neden ağladığını soranlara Efendimizin (asm) şu sözünü hatırlatıyordu; “Benden sonra size dünya nimetlerinin ve zînetlerinin açılmasından ve onlara gönlünüzü kaptırmanızdan korkuyorum” ve dünyanın kendisini bana bir bardak su ile sunmasından korktum diyordu. O kardelen dünyanın nasıl aldatıcı olduğunu biliyordu.  
Dünya iyi insanlar için zordur, ama dertlerin, sıkıntıların, imtihanların en acı hali yaşansa da “bu da geçer ya hu” demeyi bilmelidir insan. Tohum toprağın altına girmezse nasıl filizlenir? Kar bir dağın zirvesine yağmazsa “Kardelenler” nasıl boy verir? Sen de bir Kardelensin unutma! En zor imtihanında virdi zeban ile Bismillah deyip aşacaksın o sınavı. Ellerin zemheri ayazında donsa da ayaklarına yılanlar dolansa da Allah dedikten sonra ne gam!   
Akibetinden endişe eden talebesine “Korkma, titre!” diyerek bu yolun ne denli çetin olduğunu vurgulanıyor muydu Allah dostu. Sürgünden sürgüne, hapisten hapise sürülen, zayıf bedeni defalarca zehirlenen o yüce kamet “Bana, ‘sen, şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış, ne ehemmiyeti var. O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler... Ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası ne Cehennem korkusu var. Cemiyetin yirmi beş milyon (Türkiye’nin o günkü nüfusu) Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil bin Said feda olsun. Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem. Orası bana zindan olur. Milletimin imanını selâmette görürsem Cehen­nemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur”3 derken kulluk vazifesinin zirvesine çıkmıyor muydu sınavın ve vazifenin farkında olarak. O bir Kardelendi. Bir gün bile of demeden bir Kardelen edasıyla boy veriyordu kışın ortasında. “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler Cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen Nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.”4 derken çekilen onca sıkıntıdan sonra islâm’ın Nur çehresinin her yeri aydınlatacağının müjdesini veriyordu.
Rıza yolunda biraz cefa gördük diye Allah’a naz mı yapacağız? diyenler işte o Kardelenlerdi. 
Karlar erise, bahar gelse, Kardelen solup gitse ne gam! O artık vazifesini yapmış, en sert tipilere dayanmış, işte buradayım diyerek baharları müjdelemiştir. Tohumlarını başka zamanlara salıp gitmiştir artık.  
Baharda her dal çiçek açar; kışın açmak ise Kardelene nasip olmuştur. “Ömrümün kışını yaşıyorum” diyorsan o zaman neden bir “Kardelen” olup boy vermiyorsun umuda?
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat.
2- Buhârî, Zekât 47, Cihâd 37; Müslim, Zekât 121-123.
3- Tarihçe-i Hayat.
4- Münâzarât.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İSLAM’A GÖRE KAŞ ALMAK , ESTETİK AMELİYAT VE İŞLEMLER YAPTIRMAK, DÖVME YAPTIRMAK, YAPAY SAÇ VE PERUK TAKMAK, SAÇ EKTİRMEK, DİŞ TELİ TAKMAK VEYA DİŞ KAPLATMAK, LAZER EPİLASYON YAPTIRMAK, PROTEZ TIRNAK KULLANMAK, ÇATLAKLARI GİDERMEK

Ensest (Aile İçi Sapık) İlişkiler ! Zübeyde Meryem Şakar

HZ. YUSUF (as) EFENDİMİZ VE ZÜLEYHA EVLENDİ Mİ , ZÜLEYHA TEVBE ETTİ Mİ ?