ŞEHİDİM HAKKINI HELAL EDER MİSİN BİZE /Zübeyde Meryem Şakar
Şehidim !
Rütbeli birkaç
komutan getirdi haberini çileyle yoğrulmuş baba ocağına. Onları görünce nefesi
kesilen, kalbi yerinden çıkmış da cehennem alevlerine atılmış gibi yanan annenin, babanın ,bacının, eşinin , gardaşının bağrına
kezzaplar döküldü . Yanardağlar
yandı sinelerinde ve ateş sadece düştüğü
yeri yaktı. Seni dünya gözüyle bir kez daha görememenin ağırlığı bindi çaresiz
omuzlarına.
Merteben
Nebilerden ve Sıddıklardan sonraki
mertebeydi. Nöbet tutan gözlerine
Allah Teala ateşi haram kılmıştı. Allah katında en değerli olan damlanın senin
kanının damlası olduğunu müjdelemişti Nebi aleyhisselam. Rabbinin
en çok hoşuna giden iki izden birinin cihad meydanlarında alınan yara bere izi olduğunu
buyurmuştu.
Biliyoruz Allah
katında ölü değilsin. Bizim bilmediğimiz bir rızıkla rızıklanırsın. Cennet
yamaçlarıdır yurdun. Kanayıp dursa da
yaran, misk saçar kokusu iki cihana. Bin
canın olsa tekrar tekrar dirilip de Allah yolunda feda etmek istersin.
Şehidim ! Sen musalladayken sorar imam haklarınızı helal ettiniz mi ? Ya sen "Hakkını helal eder misin bize ?"
Alıştık biliyor
musun her gün yeni bir şehit haberiyle uyanmaya. Değil bir tane bin tane haber
gelse elem duymuyor yüreklerimiz artık.
Sıcacık evlerimizde, yumuşak yataklarımızda uyurken
kimbilir sen hangi dağ başının
zemheri soğuğunda ellerini nefesinle ve ana duasıyla ısıttın. Kaç kez uykuyu
unutmuş gözlerinde anneciğinin hayali dolaşıp durdu.
Biz rahat
uyuyalım diye ayakların kimbilir kaç kez buz tuttu nöbette? Bacının namusuna,
vatanının toprağına, ananın ak sütüne, babanın ak saçına leke düşmesin diye o
dağ senin bu tepe benim talim yaptığında biz hep unuttuk seni dualarımızda
biliyor musun ?
Şehadet haberin
geldiği günün akşamında donuk bakışlı
spikerlerin hissiz sesiyle, acıklı bir
fon müziği eşliğinde fazla değil beş dakika izledik nasıl vurulduğunu. Birkaç
dakika koynunda fotoğraflarını
sakladığın , kalbinde dar-ı bekaya götürdüğün sevdiklerine şehadet haberinin nasıl verildiğini
izledik. Nasıl kahraman olduğundan beş dakika bahsettiler adının son kez geçtiği
haberlerde. Sonra yoksul
gecekondunda yarı aç, yarı tok nasıl hayat mücadelesi vererek
büyütüldüğünün edebiyatını yaptılar. Sosyal medyada birkaç gün fotoğrafını paylaşıp fukara evinin damına asılan bayrağın
fiyakasından dem vurdular.
Şehidim !
Hakkını helal eder misin bize?
Uğruna can
feda ettiğin şeyleri o kadar ucuza harcadık ki. Hiçbir şeyden habersiz
bebenin tabutuna boş gözlerle nasıl baktığını gördük birkaç saniye. Perişan olmuş eşin ağıt yakarken burnumuzun
direği sızladı bir anlık. Sonra unuttuk biliyor musun? Annen, baban yürümeye mecal bulamazken
tabutunun ardında biz akşam sofrasında aile saadetiyle hem olan biteni izliyor hem çayımızı
yudumluyor hem de hainlere beddua ediyorduk. Olanca gücümüzle siyasi analizler
yapıp vatanı kurtarıyorduk bir elimizde kumanda bir elimizde klavyeyle. Ve biraz sonra saçma sapan insanların
hayatlarını beynimize bir zift gibi akıtan magazinler , şarkı yarışmaları,
seviyesiz diziler , kavgalar, gürültüler şamatalar başlıyordu. Herkes kendi dünyasına dalıp seni unutuyordu biliyor musun?
Sen verirken en
değerli emanetini vatana, belki birçoğumuz bir fatihayı bile çok gördü
sana. O dondurucu soğukta elinden
bırakmadığın silahın, buz tutmuş ayaklarını ısıtamayan potinlerin, adının
yazılı olduğu kolyen, ısıtmaya bile fırsat bulmadığın yemeklerin, kanının damladığı
toprak parçası, kanınla bezenmiş kefenin olan kıyafetlerin ve şehitlerin piri Hazreti Hamza (r.a) şahit
olsun ki kurtuldun gitti.
O nail olduğun
mertebe seçilenlere verilen mertebeydi. Sana “Muhammedcik” diyerek
Resulullahın yolunda olduğunu öğütleyen bir ecdadın ahfadısın. Bir kez ölüp bin kez dirilenlerin safındasın.
Şehadetin Gül kokar . Şehitliğin nur saçar aleme. Hamzalar ile birliktesin.
Bizleri de yarın ruz-i mahşerde unutma. Mücrimlere
şefaatçi ol o nimet içinde yüzdüğümüz günleri affettir Rahmana. Davacı olma bizden. Hayatının baharında kör bir kurşunla hain bir
mayınla ayrıldığın şu dünya gene aynı. Gittikçe kirleniyoruz bizler. Dünya kötü
ve insanlar daha acımasız. Bilmiyoruz ki biz mi nasipliydik şu dünyada yoksa sen mi?
Vurulup
tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl
uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu
topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd
inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki
kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in
arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar
gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel
seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc
ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak
ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır'
diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini
duysam da geçirsem taşına…
Sen ki, a'sâra
gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu
ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu
şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu
açmış duruyor Peygamber.
Ey şehid oğlu
şehid isteme benden makber
Sana ağuşunu
açmış duruyor Peygamber.
Ne büyüksün ki
kanın kurtarıyor tevhidi,
Bedrin
arslanları anack bu kadar şanlı idi.
(Mehmet Akif Ersoy)
ZÜBEYDE MERYEM ŞAKAR
Yorumlar
Yorum Gönder