İTİRAFIMDIR ! ALLAH'I YANLIŞ TANIMIŞIM /Zübeyde Meryem Şakar
Dört-beş yaşlarında bir çocuk elimden
tutarak “ Abla sana Allah’ı göstereyim mi? “ dedi. Acaba günahsız
olduğundan çocuk gerçektenAllah’ı gördü mü diye bir anlık düşünce geçti
zihnimden ; elimden tutup beni duvarda asılı Lafza-i Celalin yanına
götürdü. “Bak işte Allah O “ dedi.Bende tebessümle karışık hayret…
Aslında çocuğun zihninde oluşturduğu Allah tasavvuru ile benim aklımda olan Allah arasında fark yoktu. Meğer Allah’ı (cc ) çocukça tanıyormuşum, kısıtlı aklımın imkanı dahilinde ben de bir çocuğun tanıdığı gibi biliyormuşum O’nu.
Anladım ki O’nun azameti , kibriyası karşısında ürpermiyordum çoğu zaman. Ülfet peyda etmişti ya yaşadıklarım O’nu gösteren işaretleri ya görmemezlikten geliyordum ya da umurumda olmuyordu çoğu zaman.
Kainattaki esmanın cilvelerini ruhumun derinliklerinde hissedemiyordum. Sürekli ateşiyle korkutulmuş bir çocuğun tanıdığı, bildiği Allah kavramı gibi bana azap edecek, beni itab edecek bir İlah dururdu karşımda çoğu zaman. Halbuki O’nu sevdiğim için sevgisini kaybetmekten korktuğum için “Takva libasını” giyinmeliydim.
Ne cennet tasası ne cehennem korkusu pusulam olmamalıydı. Onun hatırını yüce tutmak için küçülmeliydim huzurunda. Verdiği sayısız nimetleri unutarak bir çocuk gibi ısrar ettiğim küçük şeyler elime geçmeyince nankörlük etmemeliydim.
Hasta bir çocuğun tedavisi için ayağına gelen hekime “ Bana şu ilacı yaz” diye ısrar etmesi gibi benim hakkımda hayır mı şer mi olduğunu bilmeden ettiğim dualar zahiren müstecab olmayınca mızmızlanıp ağladım.
Beni tabi tuttuğu imtihanlara hazırlıksız yakalandım , sabırsız ve sorumsuz davrandım çok kereler. Kapıları zorladım, kendimce aralanmadığını düşündüğüm zaman zorladım kırmaya çalıştım kapıları, yıkmaya çalıştım setleri.
Hem sözü tutulmamış hem de ikramı beklenen Allah gene de beni bana bırakmıyordu. Her defasında başka başka vesilelerle kapısına çağırıyordu vefasız kulunu.
Beni olmam gereken yerde görmek istiyordu. Dua ve tevbe kapısını ise hiç kapatmıyordu. Bir sıkıntıdan hemen sonra kalbime lutfettiği inşirahlar beni ne kadar da önemsediğinin remziydi. Çözülmez bir bilmece gibi önümde duran istkbal endişesini ise “Ölüm” nimeti ile izale ediyordu.
İşte, benim kapısını kapamayan ; lutfunu, ikramını kesmeyen ; sofrasından kovmayan; beni maddi ve manevi rızıklarla donatan ; her defasında ruhumda "Ela bizikrillahi tedmeinnül kulüb – Kalpler ancak ALLAH’ın zikriyle mutmain olur" sırrıyla ruhumu latif bir rayihayla okşayan, rahmeti gazabını geçen bir ALLAH’ım var.
Bilirim ki ağladığımda gözyaşımı silecek, beni kapısından kovmayacak , oyun sahnesinin şımarık bir çocuğu olsam da beni azarlamayacak bir Allah (Celle Celaluhu).
Aslında çocuğun zihninde oluşturduğu Allah tasavvuru ile benim aklımda olan Allah arasında fark yoktu. Meğer Allah’ı (cc ) çocukça tanıyormuşum, kısıtlı aklımın imkanı dahilinde ben de bir çocuğun tanıdığı gibi biliyormuşum O’nu.
Anladım ki O’nun azameti , kibriyası karşısında ürpermiyordum çoğu zaman. Ülfet peyda etmişti ya yaşadıklarım O’nu gösteren işaretleri ya görmemezlikten geliyordum ya da umurumda olmuyordu çoğu zaman.
Kainattaki esmanın cilvelerini ruhumun derinliklerinde hissedemiyordum. Sürekli ateşiyle korkutulmuş bir çocuğun tanıdığı, bildiği Allah kavramı gibi bana azap edecek, beni itab edecek bir İlah dururdu karşımda çoğu zaman. Halbuki O’nu sevdiğim için sevgisini kaybetmekten korktuğum için “Takva libasını” giyinmeliydim.
Ne cennet tasası ne cehennem korkusu pusulam olmamalıydı. Onun hatırını yüce tutmak için küçülmeliydim huzurunda. Verdiği sayısız nimetleri unutarak bir çocuk gibi ısrar ettiğim küçük şeyler elime geçmeyince nankörlük etmemeliydim.
Hasta bir çocuğun tedavisi için ayağına gelen hekime “ Bana şu ilacı yaz” diye ısrar etmesi gibi benim hakkımda hayır mı şer mi olduğunu bilmeden ettiğim dualar zahiren müstecab olmayınca mızmızlanıp ağladım.
Beni tabi tuttuğu imtihanlara hazırlıksız yakalandım , sabırsız ve sorumsuz davrandım çok kereler. Kapıları zorladım, kendimce aralanmadığını düşündüğüm zaman zorladım kırmaya çalıştım kapıları, yıkmaya çalıştım setleri.
Hem sözü tutulmamış hem de ikramı beklenen Allah gene de beni bana bırakmıyordu. Her defasında başka başka vesilelerle kapısına çağırıyordu vefasız kulunu.
Beni olmam gereken yerde görmek istiyordu. Dua ve tevbe kapısını ise hiç kapatmıyordu. Bir sıkıntıdan hemen sonra kalbime lutfettiği inşirahlar beni ne kadar da önemsediğinin remziydi. Çözülmez bir bilmece gibi önümde duran istkbal endişesini ise “Ölüm” nimeti ile izale ediyordu.
İşte, benim kapısını kapamayan ; lutfunu, ikramını kesmeyen ; sofrasından kovmayan; beni maddi ve manevi rızıklarla donatan ; her defasında ruhumda "Ela bizikrillahi tedmeinnül kulüb – Kalpler ancak ALLAH’ın zikriyle mutmain olur" sırrıyla ruhumu latif bir rayihayla okşayan, rahmeti gazabını geçen bir ALLAH’ım var.
Bilirim ki ağladığımda gözyaşımı silecek, beni kapısından kovmayacak , oyun sahnesinin şımarık bir çocuğu olsam da beni azarlamayacak bir Allah (Celle Celaluhu).
Rabbim itiraf ediyorum ki ben seni çok seviyorum. Sen de sev Rabbim …Beni ne diye adlandırırsan o vasıfla sev…Amin.
Yorumlar
Yorum Gönder